4. Uluslararası Gıda Kimyası Kongresi ve güncel krizler üzerine derinlemesine bilgiler, yenilikler ve uzman görüşleriyle dolu kapsamlı bir etkinlik.
Üsküdar Üniversitesi’nin öncülüğünde, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Kimyagerler Derneği’nin ortak organizasyonu, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın güçlü desteğiyle bu yıl dördüncüsü düzenlenen “Gıda Üretiminde Sürdürülebilirlik” temasıyla gerçekleşen “4. Uluslararası Gıda Kimyası Kongresi”, 8-11 Mayıs 2025 tarihleri arasında Antalya/Kemer’deki Juju Premier Palace Hotel’de ziyaretçilerine kapılarını açtı. Bu etkinlik, gıda güvenliği, sürdürülebilir üretim ve küresel krizlerin gıda sektörüne etkileri gibi kritik konulara odaklandı.
Kongre kapsamında özel oturumlarda, alanında uzman isimler önemli sunumlar gerçekleştirdi. Bunlardan biri de Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak’tı. Prof. Kaynak, “Krizler Yüzyılında Gıda Arzında Riskler ve Fırsatlar” başlıklı konuşmasında, günümüz dünyasının karşı karşıya olduğu çok katmanlı krizleri ve bunların gıda güvenliği üzerindeki olası etkilerini detaylandırdı.
Konuşmasına, “Ne anlatırsak anlatalım, konuyu siyasetle bütünleştiriyoruz” diyerek başlayan Prof. Dr. Kaynak, siyasetin küresel krizlerin yönetiminde ve gıda arz güvenliğinde belirleyici olduğunu vurguladı. 21. yüzyılın adeta bir “krizler yüzyılı” olduğunu ifade eden Kaynak, yaşanan olayların ve gelişmelerin, küresel güvenlik ortamını ve ekonomi politikalarını doğrudan etkilediğine dikkat çekti.
Prof. Kaynak, bu üç büyük küresel krizin, korku ve kaygı ortamını derinleştirerek, mental hastalıklar için harcanan paranın 2024 itibarıyla 5 trilyon dolara ulaştığını ve 2030’da bu rakamın 16 trilyon dolara çıkmasının öngörüldüğünü belirtti. Bu durumun, toplumların psikolojik sağlığını ve dayanıklılığını ciddi şekilde etkilediğine dikkat çekti.
Gelecekteki krizlerin kaynağı olabilecek unsurlar arasında siber saldırılar öne çıkıyor. Prof. Kaynak, özellikle kripto para piyasaları ve bulut sistemleri gibi dijital altyapıların, küresel siber suçların hedefi olabileceğine vurgu yaptı. Böyle bir saldırının, gıda tedarik zincirinin tüm aşamalarını felç edebileceğine işaret etti.
Sosyal medyanın, Arap Baharı gibi büyük kitle hareketlerine zemin hazırladığını hatırlatan Kaynak, platformların siyasi araçlar olarak nasıl kullanılabildiğine değindi. Sahte hesaplar, botlar ve dezenformasyonun, kamuoyunun yönlendirilmesinde rol oynadığını belirtti.
Gıdanın, uluslararası ilişkilerde önemli bir politik araç haline geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kaynak, ülkeler arası gıda ambargolarını ve ticari yaptırımları örnek gösterdi. “İşte mesela, Rusya ile yaşanan gerilimde, domates ve pestisit gibi meselelerin ardında, esasen siyasi güç gösterileri yatıyor” dedi.
İklim değişikliği ve onun gıda krizlerine etkisi, konuşmanın önemli bir bölümünü oluşturdu. Tarih boyunca iklimsel değişimlerin, büyük açlık ve kıtlık dönemlerine yol açtığını hatırlatan Kaynak, günümüzde de sular altında kalan bölgeler, kuraklık ve toprağın kimyasal kirliliği gibi faktörlerin, küresel gıda krizlerini tetikleyebileceğine dikkat çekti.
İklim krizinin bir sonucu olarak, Grönland gibi bölgelerin, doğal kaynaklar açısından büyük önem kazandığını belirten Kaynak, “Buzullar eridikçe, yeni tarım alanları ve enerji rezervleri açığa çıkıyor. Kuzeyden yapılan ticaret ve ulaşım yolları, güney koridorlarına kıyasla çok daha kısa ve ekonomik hale geliyor” diyerek, bu gelişmelerin, uluslararası ticaret ve enerji politikalarını nasıl şekillendireceğine değindi.
Günümüzdeki çatışmaların büyük çoğunluğunun, yeni ticaret ve ulaşım koridorlarının kontrolü ve şekillendirilmesiyle ilgili olduğunu vurgulayan Kaynak, AYMEK ve güney koridoru gibi projelerin, bölgedeki güç dengelerini nasıl etkilediğine dair bilgiler verdi. İşte, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden geçen ticaret yolları ve bölgedeki jeopolitik gelişmeler, gıda arzı ve güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Gazze’nin, uluslararası bir limana dönüştürülme planlarının, bölgedeki gıda ve ticaret akışını yeniden şekillendirebileceğine işaret eden Kaynak, “Bölge, uluslararası bir yönetim altında, ticari koridorların öncelikli olduğu bir yapıya kavuşturulmak isteniyor. ABD ve bölgedeki güçler, bu stratejiyi, bölgedeki nüfusu seyrelterek yeni bir düzen kurma amacıyla kullanıyor” şeklinde açıklama yaptı.
Türkiye’nin, Zengezur koridoru gibi projelerle, orta koridor stratejisini güçlendirmeye çalıştığını belirten Kaynak, bu adımların, bölgedeki enerji ve ticaret akışını Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönlendirmeyi amaçladığını vurguladı. Ayrıca, Azerbaycan ve İsrail ilişkileri ile ilgili gelişmelerin, bölgedeki dengeyi nasıl etkilediğine de değindi.
Gıda arzını güvence altına almak için imzalanan 2022 tahıl koridoru anlaşması, Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde kritik bir rol üstlendiğini ve bu anlaşmanın, uluslararası alanda Türkiye’yi öne çıkardığını belirtti. Bu adım, küresel gıda dengesizliklerini azaltmaya yönelik büyük bir hamle olarak takdir topladı.
Prof. Kaynak, özellikle Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerde, gıda üretim potansiyelinin tam anlamıyla değerlendirilemediğine dikkat çekti. Sudan gibi ülkelerin, tarımsal açıdan büyük avantajlara sahip olmasına rağmen, paylaşım savaşları ve çatışmalar nedeniyle bu potansiyelin kullanılmadığını söyledi. Ayrıca, agroterörizm tehdidine karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
Güvenlik ve insani krizlerin temelinde yatan en büyük sorunlardan biri de, 344 milyon insanın açlık tehdidi altında olması. Ayrıca, Türkiye’de de yetersiz beslenme ciddi bir sorun haline gelmiş durumda. Çocukların %60’ının kahvaltı yapmadığı ve yaklaşık %10’unun akşam yemeği olmadan yattığı belirtilerek, bu durumun, toplumun temel ihtiyaçlarına ulaşmadaki eşitsizlikleri gözler önüne serdiği ifade edildi.
Prof. Kaynak, Türkiye’nin, kendi kendine yeten ve kendi gıda güvenliğini sağlayan bir ülke olma yolunda ilerlemesi gerektiğine vurgu yaptı. Bu stratejik yaklaşımın, hem ulusal güvenlik hem de bölgesel istikrar açısından büyük önem taşıdığını belirtti. “Amerika ve Rusya gibi büyük güçlere güvenmek yerine, kendi kaynaklarımıza sahip çıkmak ve sürdürülebilir politikalar geliştirmek en doğru yol olacaktır” dedi.